İki hafta sonu ve hatta üçüncünün de yarisini kapsayan ,gömüldüğüm iş temposunun ilk etabini atlattiktan sonra; Pazar sabahi doğaya kavuşmak üzere nereye gidebileceğimizi düşünmeye başladim. Nereyi düşünsem bana yetmedi...Şöyle dedim kendi kendime: Doğa damardan olmali..
Giderken Göl Soğanlariyla kapli bembeyaz çamur tarlalardan geçmeli..Diken gibi oturup , kelebeklerin konmasini bekleyeceğin, havalanan Şahinin kanat seslerini duyabileceğin kadar sessiz bir yer olmali.. Böcekleri avucuna doldurup, çakallarin izini sürmeli..
Fotoğraf makinen bin yaşindaki ellerinden değil, heyecandan titremeli güzellikleri bir bir kaydederken..Kuma sirtüstü uzanip sağina döndüğünde bodur Süsenlerle; soluna döndüğünde papatyalarla konuşmali..Kum zambaklariyla sakince seyretmeli yelkovanlari, Yalanci Mersinlerin üzerinden kocaman sari papatyalar bakmali ..
Şansli Karabataklar telaşla geçmeli üzerinden bir göle bir denize ..Hava önce güneşli, sonra parçali bulutlu olmali..Hatta hafif yağmur çiselemeli bir ara..Gölün sazlarla çevrili soluk silueti sapsari katirtinaklarinin arasina yerleşmeli..Floryanin aşk çağrisini ,Bahrilerin kurlarini izlerken dinlemeli ..Orman seni çağirmali, göl seni.. Deniz seni ,kuşlar seni çağirmali..
Saçlarin toprak ,ellerin pençe, kollarin beyaz firar hatli kanat olmali..Ayaklarin tırtıl,aklin sen olmali..
Bir Doğakeş icin ; Doğa damardan olmali..
15 Nisan 2007/ Terkos